Şubat 25, 2009

Perfect Gift


Sene 2001, lise birin sonu. Okul bitmiş, zaten hiç almadığımız karneler yine dağıtılmamış ama herkes fırsattan istifade memleketinin yolunu tutmuş, koca yurtta Fatih'le ben bir de daha ÖSS'ye girecek lise sonlar kalmış. Fatih'le ben de akşam yolcuyuz, ben eşyalarımı toparlarken geyik yapıyoruz. "Bunu giymem zaten daha, bu ne zaman yırtılmış böyle, bu kazak da mı burdaymış?" şeklindeki monologlarım devam ederken "Bu deodorant da neredeyse bitmiş, ister misin Fatih, sıkayım mı hehehe, aman hemen de artistlenirmiş, ben sıkarım oğlum o zaman hepsini." cümlemin akabindeki fıs fıs lardan hemen sonra odanın kapısı çaldı. İlk defa gördüğüm biri beni olimpiyat koordinatörü (ünvana bak bea!) XXX XXX'in çağırdığını söyledi. Bayadır gürültülerini dinliyorduk zaten 2001 mezunlarının, kendi tabirleriyle SÖSS'e (sınav öncesi salaklık sendromu) vermişler kendilerini, kah dolapları deviriyor, kah ortalığı birbirine kataduruyorlardı. "Gene ne halt yedim acaba?" diyerek odadan çıkmamla en izbandutundan dört tane lise son sardı etrafımı, hatta bir tanesi de "kıpırdamazsan canın acımaz" deyince tırsmadım değil hani. Etrafım gittikçe kalabalıklaşırken kafamdan geçirilen battaniye kılıfıyla ortalık karardı ve birden alaşağı oldum. Ağzını da bağladılar kılıfın güzelce, birileri koşa koşa kağıt, kalem, bant getirmeye gitti. Yavşakça dil döküşüm kimsenin umrunda değildi zaten, çok geçmeden havalandığımı hissettim, üzerimdeki 1/4 şişe deodorantla zar zor nefes almaya çalışırken bir yere götürdüler beni, tak tak tak kapı vurulma sesi geldi, herkes koşuşmaya başladı, ortalık birden sessizleşti. Kılıfın içinde yön duygumu kaybetmiş şekilde bir yandan yılışık cümlelerle yardım isteyip nefes almaya çalışırken gözümün kestiği bir yöne doğru emeklemeye başladım. Hemen beni tekrar havaya kaldırıp olmam gereken yere götürdüler tekrar, kapıyı çalıp kaçıştılar yine. Bir kez daha aynı şeyi tekrarladıktan sonra hediye için götürüldüğüm kişinin odasında olmadığına kanaat getirip çıkardılar beni. Üzerime yapıştırılmış "XXX XXX'e 2001 mezunlarının hediyesidir" yazısını da alıp odama döndüm geri.


İki sene sonra biz de aynısını yapmaya kalkıştığımızda kopardığımız yaygaradan dolayı daha kapıyı çalamadan yurt müdürü hışımla açmıştı kapısını, üç saniye içinde 15 kişi nasıl toz oldu ben de hatırlamıyorum...

Şubat 20, 2009

That's why...



Petrol şeyhinin biri oğlunu üniversite okuması için İstanbul'a gönderir. İlk dönemden sonra çocuğun dersleri kötüleşmeye, kendi de serserileşmeye başlar. Şeyhin yolladığı paralar da çocuğa yetmemektedir. En sonunda şeyh çocuğunu kontrol etmesi için adamlarından birini İstanbul'a gönderir. Adam İstanbul'a gelince ne görsün, şeyhin okuması için yolladığı oğlu kendini karıya kıza, içkiye, kumara vurmuş, okulunu da bırakmış. Uzun uğraşlar sonucu çocuğu boğaz kenarında bir meyhanede bulur. Adam, "Ya seydi! bu ne rezillik, baban merak içinde, kalk dönüyoruz Arabistan'a." der çocuğa. Çocuk da "Ayva seydi, önce bir otur da şu manzaraya bak hele." der. Şeyhin adamı ne kötülük olabilir ki diye düşünerek masaya oturur. Sandalcılar ağlarını atmakta, tepelerin ardında batan kızıl güneş boğazı kırmızının tonlarını boyamakta imiş. Manzaraya dalmış iken garsonun getirdiği kavunlardan bir iki tane ağzına atar, sonra peynirin tadına bakar. Aslan sütünün de tadına bakmasıyla ipler kopar orda. Şeyhin adamı bir ay sonra akşamdan kalma bir sesle şeyhe telefon açar:

"Ya seydi! veled mazbut velâkin memleket puşt."

Şubat 09, 2009

Excuse

Ne vaktim ne de enerjim var bu sıralar, işlerimi yoluma koyar koymaz döneceğim...