Ocak 22, 2010

Weirdo

İnsan ne garip mahluk, silmek istiyor silemiyor, istemeden siliyor, gidiyor, unutuyor, sonra birden, durduk yere aklına geliyor. Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu?

Yaşlandıkça yaralar biriktiriyorum içimde.

Ocak 16, 2010

Frankfurt Seyahatnamesi

Başlığa aldanıp benden Ahmet Haşim gibi döktürmemi bekliyorsunuz aldanırsınız. 12.01.2010 tarihinde Frankfurt aktarmasıyla Varşova'ya gidecek uçağımız avrupada kopan fırtına kar kıyametten, meteorolojinin salı günü daha kötü olacağını söylemesinden dolayı pazartesi öğleden sonraya alındı. Tabi, bu durum uçağın rötar yapmasına engel oldu mu? Tabi ki hayır...


Check-in'den önceki X-Ray'den geçerken nasıl yaptımsa laptopumu sol el orta parmağımın üzerine düşürdüm, 5 gün geçti şişi hala geçmedi, dokununca ağrıyor, iyileşme var diye dert etmiyorum. 50 dakika rötarla İstanbul'dan bindik Lufthansa uçağına, kaptan şoförümüz(!) sarsıntısız bir yolculuk sonunda Frankfurt'a indirdi bizi. İnince farkettik ki Varşova'ya gidecek uçağımız rötar yapmamıştı ve biz uçaktan indiğimizde kalkmasına beş dakika vardı, kaçırmıştık yani. Tabelalarda uzun süre Warsaw yazısı aradıysak da bulamayınca Lufthansa görevlisi aramaya koyulduk. Görevliye durumu izah ettik, o da ilk uçağın ertesi sabah olduğunu söyleyip, otelde yer ayırtacağını söyledi. Steingenberger isimli otelde yerlerimiz ayırılmıştı. Havaalanında biraz oyalandıktan sonra otellere giden shuttle'ların orda beklemeye başladık. Steinberger yazan bir minibüs bulduk ama içi doluydu, kesin türk dediğimiz ama türk çıkmayan şoförüne sorduğumuzda bizi "Langen?" şeklinde yanıtladı, biz Langen'in ne demek olduğunu düşünedururken üzerinde kocaman Steingenberger yazan bir otobüs yanaşınca dayanamayıp atladık. Havaalanına yakın şık bir otele götürdü bizi. Resepsiyonist kıza rezervasyonlarımızı uzattık, hanım kızımız da biz economy class insanlarına durumu izah etti. Orası Steingenber Airport otelmiş meğer, bizim yerimizse Steingenberger Langen'de ayrılmışmış, tekrar shuttle'ı bekleyip havaalanına dönüp "Langen?" sorusuna "Ja!" diyerek atladık minibüse, ebesinin nikahında uçak-pilot maketleri resimleriyle bezeli bir otele gittik, otel iyi, menüler güzeldi ama soğuktu nedense. Sabahın köründe kalkarak ayrıldık Frankfurt'tan.


Yeşil bir memleketti heralde Frankfurt. Son olarak şunu söylemek istiyorum:
"Gündüz gözüyle bir göremedim seni Frakfurt!" :))

Ocak 06, 2010

Curiosity of an Envious Mind

Gezdim gördüm temalı yazılar yazmam lazım artık burda, ocak ayında olabilecek en güneşli İstanbul gününde ofiste tıkılmışlığın sanrılarını değil.


Son günlerde o kadar kıskanç bir insan oldum ki anlatamam. (jealous değil, envy anlamında :) ) Ben böyle değildim eskiden, neler gördüm neler de böyle olmamıştım hiç. Nazar memba-ı oldum çıktım son zamanlarda. Belki hayal kurmayı bıraktığımdan, belki de büyüdüğümden (olgunlaşmak değil; yaşlanmak) biraz. İlgi manyağı da olduğum anlar olmuyor değil, çabuk küstürüyorum ama heralde insanları. Mutluluklarım da anlık. İşin kötü tarafı yazacak bir şey bulamıyorum. Hayatımın bir attraksiyonu kalmadı. Yeterli sebatı gösterirsem bir şeyler çıkar mı ortaya? Yoksa sırf yazacak bir şeyler çıksın diye saçma sapan maceralar peşinde mi koşmalıyım?

Ocak 05, 2010

Pyscho





  • Sizin de kendinizi ruh hastası gibi hissettiğiniz oldu mu hiç?


Vazgeçemediğiniz ama kötü olup olmadığından emin olamadığınız alışkanlıklarınız oldu mu peki?



  • Beklemekten nefret ettiğiniz?


  • Çaresiz hissettiğiniz?


  • Canınız sıkılıp, olmayan vaktinizi geçireceğiniz bir şeyler bulamadığınız?


  • Bazı şeylerin önüne geçemeyeceğinizi anladığınız?


  • Derdinizi anlatamadığınız?


  • Tüm bunlara rağmen erteleyip durduğunuz planlarınız?


  • Bunları yaşayan ne ilk ne de tek insan olduğunuzu farkettiğiniz? İntihar edenler boşa mı ediyor...


  • Aradığınız (istediğiniz) şeyin ne olduğunu dahi bilmediğiniz?


  • Aradğınız şeye ulaşmanın en kötü yolunun bu olduğunu bile bile, kendinizi durduramadığınız?


  • En başta kendinizin bazı şeylere anlam veremediğiniz?


  • Peki, hepsini birden yaşadığınız?

Al kendini diyor, git diyor şeytan...



Ocak 04, 2010

Öyle değil be...


İnsan bazen kimsenin mutlu olmadığını düşünüyor. En buhranlı anlarımda bu böyledir benim, ben mutlu değilim ya, kimse mutlu değil diye düşünürüm. Öyle mi halbuki: Yalan!


Sen kafanı vuracak duvar bulamazken birileri ilk defa aşık oluyor, birileri öyle sevindirici haberler alıyor ki içi içine sığmıyor. Bu değil ama beni daha çok üzen. Üzerinde genel bir depresif hal varken, birilerinin hayatından memnun olması en çok canımı sıkan.


Bir de şunu farkettim, insan elde edemediğinde mutsuz olmuyor, elinden kaçırdığını anladığı anda üzülüyor en çok.