Çok değil, bir zaman önce 'blog tutmak'tan vazgeçişimin sebebi hiç bir pratik faydasını göremememdi, "bıraktım bu işleri" derken de içten içe öyle olmadığının, bunun sadece bir ara vermekten ibaret olduğunun tabi ki de farkındaydım. Ama bir şeylerin beni yazmaya bu kadar çabuk iteceğeni tahmin edemezdim, istemezdim de. Hiç itmese en iyisiydi ama... Herneyse verilmiş sözlerini tutmayan biri olarak saman altından yazmakla idare edeceğim bir zaman, kimse okumasın ben yazmış olayım... Pratik faydasını görmesem de yazmak zorunlulukmuş benim için, nefes almak gibi, sigara içmek gibi...
Sigara demişken son bir kaç gündür o kadar çok içiyorum ki, neredeyse iki paket... SSD vakfı gönüllüsü çevrem gibi olanlarınız için gündelik bilgi olsun; bir pakette genelde 20 sigara olur. Günde 40 sigara beni bile korkutmuyor değil. Uyku delisi bir insan olmamdan sebep günde en az 8 saat uyurum; bu, kimi zaman erkenden sızmak, kimi zaman da ders kaçırmak manasına gelse de... Geriye kalan 16 saatte ortalama 6 dersim var günde. Oksijen solumamak için uygun vakitlerimse 16*60-6*50=660 dakika ediyor. Bir sigarayı 6 dakikada içtiğime göre fırsatını bulduğum 660 dakikanın 240 dakikasını sigarayla geçirdiğim anlamına geliyor. Bilinçli ve isteklice (inanın nefes almamayı tercih ederim dersin yerine) aldığım üç nefesin birinin karbonmonoksit dolu olduğu anlamına geliyor bu. Şikayetçi miyim, sigaradan mı? Asla! İçmek zorunda hissetmemden şikayetçiyim ama. Nasıl ki şu an, gecenin bir yarısı, ne kadar uğraşsam da ayık kafayla uyuyamayacağımı, buraya bir şeyler yazmazsam rahat edemeyeceğimi biliyorsam, şu anki psikolojimle klavyede dolaşan sol elimde bir sigara olmazsa kendimi çok daha kötü hissedeceğimi, kendimden, geçmişimden, dünyadan daha çok nefret edeceğimi biliyorum.
Daldan dala atlar gibi olacak ama alnımdaki ikinci dikine çizgiden bahsetmek zorunda hissediyorum kendimi başlıktan dolayı. İlk çizgiyi 2006 başından 2007'nin ortalarına kadar asabi bir şekilde somurturken kazandım. Esasında yaptığım şey tam olarak somurtmaktan ziyade, kızgın bakışlar fırlatmaktı sağa sola, kimseye değil kendime kızdığımdan. Bu ilk çizginin asıl sebebi olan "sinir"den olsa gerek sol kaşımın başladığı yerden yukarı doğru sert ve oldukça düzgün bir şekilde çıkmakta, önceleri sadece suratımı astığım zamanlar belirginleştiğini düşündüysem de işin aslı öyle değil maalesef, ne kadar çiçekler saçsam da etrafa bu düz ve dik çizgi kendini saklamayı kesinlikle kabul etmiyor. Artık o benle ben de onunla yaşamaya alıştık, birbirimizi kabullendik. İkinci çizgiyse ilkine göre çok daha yeni olmakla birlikte sağ kaşımın üzerinde eğri büğrü bir şekilde yukarıya doğru yükseldiğini hissettirmekte bu günlerde. Onun da sebebi son günlerde surat asışım, eğriliğinin sebebini ise asabilikten ziyade derin üzüntüye bağlıyorum ben. İlk çizginin hayatıma etkisi açık bir şekilde içe kapanma, kızgınlık, ve suskunluk iken ikinci çizgi ise üzüntünün yanı sıra ani ruh hali değişiklikleri olarak girdi hayatıma. Hayatımın alnımdaki tek çizgiyle yetindiğim ve buna sebep ruh haliyle geçirdiğim kısmı insan ilişkileri olarak tam bir fiyaskodan ibaretti; söz konusu bir buçuk yıllık dönemde yeni bir okula başladığım ve yeni bir şehire taşındığım da göz önünde bulundurulursa 'merhaba-merhaba' dan öte arkadaşlık kurduğum kişi sayısının sadece üç oluşu durumun ne kadar içler acısı ve vahim olduğunu sizlere de gösterecektir sanırım. Sıfır kilometre ikinci çizgim ise ilk çizginin sebep olduğu içe kapanıklık ve suskunluğunun tam tersine çene düşüklüğü ve ruh halindeki ani değişiklikler olarak girdi hayatıma. Asık suratım ve ciğerlerimdeki ince sızıyla kendi halimde dururken birden saçma sapan şeyler konuşmaya, gereksiz espiriler yapıp kendimi ve karşımdaki gülmek zorunda bırakırken (komikliğinden değil) buluyorum kendimi. İlk acı hatıram ve hayatıma etkilerini bir daha yaşamaktan kaçmama bağlayabiliriz bunu, asık suratım ve kendimle meşgulken kafamı dağıtmak, meşgul olacak bir şeyler bulmak zorunda hissediyorum kendimi. Beni nasıl değiştirecek, nasıl etkileyecek hep birlikte göreceğiz, daha taptaze iken klavyenin başına oturtmayı başardı bile beni...
Bu iki kırışığın ortak özelliğiyse beni vurdumduymaz yapması, ilkinden sonra umursamaz tavrımın yanısıra kötü olmakta beis görmüyordum, bu günlerdeyse her deliliği, çılgınlığı yapmakta özgür hissediyorum kendimi... Bir kaç gün öncesine kadarki hareketlerim ve bu psikolojiyi aşana kadarki tavır, davranış ve tutumlarım bir system failure dan kaynaklanmaktadır, hoş görünüz...
Sigara demişken son bir kaç gündür o kadar çok içiyorum ki, neredeyse iki paket... SSD vakfı gönüllüsü çevrem gibi olanlarınız için gündelik bilgi olsun; bir pakette genelde 20 sigara olur. Günde 40 sigara beni bile korkutmuyor değil. Uyku delisi bir insan olmamdan sebep günde en az 8 saat uyurum; bu, kimi zaman erkenden sızmak, kimi zaman da ders kaçırmak manasına gelse de... Geriye kalan 16 saatte ortalama 6 dersim var günde. Oksijen solumamak için uygun vakitlerimse 16*60-6*50=660 dakika ediyor. Bir sigarayı 6 dakikada içtiğime göre fırsatını bulduğum 660 dakikanın 240 dakikasını sigarayla geçirdiğim anlamına geliyor. Bilinçli ve isteklice (inanın nefes almamayı tercih ederim dersin yerine) aldığım üç nefesin birinin karbonmonoksit dolu olduğu anlamına geliyor bu. Şikayetçi miyim, sigaradan mı? Asla! İçmek zorunda hissetmemden şikayetçiyim ama. Nasıl ki şu an, gecenin bir yarısı, ne kadar uğraşsam da ayık kafayla uyuyamayacağımı, buraya bir şeyler yazmazsam rahat edemeyeceğimi biliyorsam, şu anki psikolojimle klavyede dolaşan sol elimde bir sigara olmazsa kendimi çok daha kötü hissedeceğimi, kendimden, geçmişimden, dünyadan daha çok nefret edeceğimi biliyorum.
Daldan dala atlar gibi olacak ama alnımdaki ikinci dikine çizgiden bahsetmek zorunda hissediyorum kendimi başlıktan dolayı. İlk çizgiyi 2006 başından 2007'nin ortalarına kadar asabi bir şekilde somurturken kazandım. Esasında yaptığım şey tam olarak somurtmaktan ziyade, kızgın bakışlar fırlatmaktı sağa sola, kimseye değil kendime kızdığımdan. Bu ilk çizginin asıl sebebi olan "sinir"den olsa gerek sol kaşımın başladığı yerden yukarı doğru sert ve oldukça düzgün bir şekilde çıkmakta, önceleri sadece suratımı astığım zamanlar belirginleştiğini düşündüysem de işin aslı öyle değil maalesef, ne kadar çiçekler saçsam da etrafa bu düz ve dik çizgi kendini saklamayı kesinlikle kabul etmiyor. Artık o benle ben de onunla yaşamaya alıştık, birbirimizi kabullendik. İkinci çizgiyse ilkine göre çok daha yeni olmakla birlikte sağ kaşımın üzerinde eğri büğrü bir şekilde yukarıya doğru yükseldiğini hissettirmekte bu günlerde. Onun da sebebi son günlerde surat asışım, eğriliğinin sebebini ise asabilikten ziyade derin üzüntüye bağlıyorum ben. İlk çizginin hayatıma etkisi açık bir şekilde içe kapanma, kızgınlık, ve suskunluk iken ikinci çizgi ise üzüntünün yanı sıra ani ruh hali değişiklikleri olarak girdi hayatıma. Hayatımın alnımdaki tek çizgiyle yetindiğim ve buna sebep ruh haliyle geçirdiğim kısmı insan ilişkileri olarak tam bir fiyaskodan ibaretti; söz konusu bir buçuk yıllık dönemde yeni bir okula başladığım ve yeni bir şehire taşındığım da göz önünde bulundurulursa 'merhaba-merhaba' dan öte arkadaşlık kurduğum kişi sayısının sadece üç oluşu durumun ne kadar içler acısı ve vahim olduğunu sizlere de gösterecektir sanırım. Sıfır kilometre ikinci çizgim ise ilk çizginin sebep olduğu içe kapanıklık ve suskunluğunun tam tersine çene düşüklüğü ve ruh halindeki ani değişiklikler olarak girdi hayatıma. Asık suratım ve ciğerlerimdeki ince sızıyla kendi halimde dururken birden saçma sapan şeyler konuşmaya, gereksiz espiriler yapıp kendimi ve karşımdaki gülmek zorunda bırakırken (komikliğinden değil) buluyorum kendimi. İlk acı hatıram ve hayatıma etkilerini bir daha yaşamaktan kaçmama bağlayabiliriz bunu, asık suratım ve kendimle meşgulken kafamı dağıtmak, meşgul olacak bir şeyler bulmak zorunda hissediyorum kendimi. Beni nasıl değiştirecek, nasıl etkileyecek hep birlikte göreceğiz, daha taptaze iken klavyenin başına oturtmayı başardı bile beni...
Bu iki kırışığın ortak özelliğiyse beni vurdumduymaz yapması, ilkinden sonra umursamaz tavrımın yanısıra kötü olmakta beis görmüyordum, bu günlerdeyse her deliliği, çılgınlığı yapmakta özgür hissediyorum kendimi... Bir kaç gün öncesine kadarki hareketlerim ve bu psikolojiyi aşana kadarki tavır, davranış ve tutumlarım bir system failure dan kaynaklanmaktadır, hoş görünüz...
2 yorum:
İlk acı hatıram ve hayatıma etkileri?
bunu konuşalım bi.
Hay hay... Lakin eşref saatime denk getirmeniz gerekiyor... :))
Yorum Gönder