Kasım 28, 2008

Jack Bauer aka. The Postmodern Superman



Kimi zaman içimden taşıp yeri göğü doldurmaya yetecek 'aksiyon izleme' ihtiyacımın biricik ilacı geri döndü. Hayalkırıklığına uğratmadan aralıksız yayınlarlar umarım... İlk silahlar patlatığında, dedemin kahpe Bizans kralına Malkoçoğlu kılıcını her saplayışında attığı nidalar gibi bir "heyyt bree!.." koyuverdim bilinçsizce. Bu sezon ne yapacaklarına dair bir şey öğrenemedik ama Jack'in kadrini kıymetini bilecek nice ülke varken ellerinde kelepçelerle nankör Amerika'ya neden dönmek zorunda kaldığını öğrendik, arada da boş durmamış abimiz yeni hareketler kapmış. Bugüne kadar Jack'in yapabileceği neleri görmedik ki: Uçak kazasından sağlam çıktığına mı şahit olmadık, kilit altındayken olsun CTU'sundan FBI'yına, CIA'inden Secret Service'ine kadar Amerika'nın yarısı peşindeyken olsun alçak teröristleri alt etmekle kalmayıp, bir şehrin yarısının biyolojik silah neticesinde ölmesini engellemekle de yetinmeyip bir de üstüne Mr. President'in de hayatını kurtardığını mı görmedik, mecbur kalınca ölse bile konuşmayacak kişileri üç dakikada nasıl bülbüle çevirdiğini mi, ne kadar gaddar olabileceğini mi, doğru bildiğini yapmak için işin ucunu Mr. President'i koltuğundan etmeye kadar götürebileceğini mi görmedik, tek başına ordu gibi kalabalık kırk yıllık teröristleri alt ettiğini mi, ailesine bile işkence etmekten çekinmeyeceğini mi görmedik? Lakin en son yayınlanan 24 Redemption bölümünde iki eli de bağlıyken tepeden tırnağa silahlı bir militanı sadece sağ bacağını kullanarak öldürüşüyle her geçen gün kendine bir şeyler kattığını kanıtladı, bunu bir kez de uçakta iken yapmıştı ama o zaman iki bacağını birden kullanmıştı ve bu seferki gibi çarmıha gerilmiş pozisyondan ziyade kelepçeli ve hareket alanı geniş bir durumdaydı. Fakat, daha ilk sezondaki 'komşumuzun kızı' Kim'i öldürdüğünü iddia eden sırp alçaklara kamikazesindeki performansının üstüne uzun müddet çıkabileceğini düşünmemekteyim.

Adamımsın Jack, yürü beee!..


Bir de meraklısına şöyle bir sitenin de olduğunu söylemeden geçmeyelim...

Hiç yorum yok: