Aralık 24, 2008

It has been a while since I lost the track



Önceleri hayatım basitti, aile-akrabalar ve komşular ki bir şekilde birbirleriyle ilintili olduklarından karmaşık olmaktan çok uzaktı bu durum. Sonra okuldaki insanlar katıldı buna; basitçe açıklayacak olursam birbirini hiç tanımayan ve ilişkisi bulunmayan iki farklı dünyadan iki farklı hayat yaşamaktan bahsediyorum, sizden beklentilerinden tutun ahlaki değerlerinden dünyayı algılayışlarına kadar iki farklı dünya... Okul yılları ilerledikçe ve yeni okullara geçtikçe eski dostlar, mahalleden arkadaşlar girdi işin içine, üniversite de işin içine girince durumun iyice zıvanası çıktığını düşünürken şu anki durumumdan bihaberdim tabi ki.

Aslında tüm bunlar, geçenlerde bir arkadaşımın varlığından bile bihaber olduğum kardeşiyle telefonda konuşurken sanki o bizi tanıyormuş gibi "Kaan'la Onur yanımda" deyince aklıma geldi, o kadar çok kişi tanıyorum ki birbirlerinden bihaber olmalarını bırakın, değer yargıları, hayatları birbirinden o kadar farklı ki: kiminin eğlence anlayışı Taksim'de keyiflenmek(!) iken, kimininki oturup saatlerce kağıt oynamak, kimininki saatlerce muhabbet etmek... kiminin ağzı o kadar bozuk ki yanında kelimeleri seçmenize hiç gerek yokken, ertesi gün ağzınızdan çıkan her kelimeye dikkat etmeniz gerekiyor, kimine hakaretvari gelecek muhabbet, diğeri için eğlenceden ibaret, kimi alaycı tutumunuzu yadırgamazken kimi bunu hiç hoş karşılamıyor... Listeyi uzatabiliriz tabi ki, ama burdaki asıl problem hiçbiriyle 'aynı kişi' olamayışım, sanki herbiriyle farklı bir kişiliğe bürünüyorum, bu durum karaktersizliğimin belirtisi olabilir, ya da herbirinin dostluğuna değer verdiğim yanlarında onlar gibi olmaya çalıştığımdan olabilir. Özellikle dinamiklerini bilmediğin bir gruba girdiğimde ipin ucunu kaçırıyorum resmen, nerede ve kiminle ne konuşacağıma dair fikrim olmadığından ya dut yemiş bülbüle dönüyorum ya da basit evet-hayır sorularını bile "olabilir"lerle cevaplayacak kadar aptallaşıyorum. Modern zamanlar dediğimiz şeyin (sanırım) benden başka şikayetçisi olmayan bir getirisi galiba bu, bununla da yaşamayı öğrenmem/kabullenmem lazım sanırım.

En güzeli, kazmayı sabanı kapıp köye yerleşmek: aynı insanlar, basit hayat...

Hiç yorum yok: