Ocak 15, 2009

Dream Theatre

Hemen hemen hepiniz biliyorsunuzdur Hz. Yusuf'un yorumladığı rüyayı, hani anlatılagelen menkıbede hükümdarın gördüğü rüyayı. Ben yine de kısaca hatırlatayım: Hükümdar rüyasında yedi besili ineği yiyen yedi cılız inek bir de yedi yeşil başakla yedi sararmış başak görür. Zindandan getirdikleri Hz. Yusuf da bunu yedi sene bolluğun ardından gelecek olan yedi senelik kuraklığa işaret ettiğine yorumlar ve dediği gibi de çıkar. Şimdi, hikayedeki hükümdar böyle mantıklı rüyalar görürken ben neden böyle saçma rüyalar görüyorum acaba? Son gördüğüm rüyayı kimseye anlatacak kadar kafayı yemediğime göre ondan bir önceki gece gördüğüm Lynch filmlerini aratmayacak, tamamını rüyamdaki kişilere anlatmaktan dahi çekindiğim rüyayı gündüz niyetine diyerek anlatayım o zaman.

Şimdiii, bir uçaktayım efendim, hatta uçak da değil bildiğin jet. Venezüella'ya gizli bir görev için gidiyorum; o kadar gizli ki takım elbise falan giymişim, hatta o kadar gizli ki ben bile bilmiyorum ne için gittiğimi, bir bond çantam var içi evrak dolu falan. Neyse biz Trakya'nın üzerindeyken tüm ambiyansa o kadar aykırı olan antika cep telefonum çalıyor, çok önemli bir insan olduğumdan direk açıyorum tabi telefonu ama bir türlü anlaşamıyoruz, ses gitmiyor. Ben konuşmaya çabalarken uçak türbülansa giriyor ve hostes geliyor hemen, "böyle böyle... telefonu kapatmanız gerekiyor" diyor, bense artık kimle görüşmeye çalışıyorsam görüşmenin çok önemli olduğunu söylüyorum, hostes gidip pilotla konuştuktan sonra bu önemli görüşmeyi yapabilmem için rotamızı tekrar İstanbul'a çevirdiğimizi söylüyor. Süper jetimiz ile dönüş yolumuzda nedendir bilmem Galata köprüsünün altından geçiyoruz, ben "aha çakıldık!" derken kanatları katlanıyor jetin falan. Sağ salim havaalanına indiğimizde silahımı, çantamı falan birilerine teslim ederken yan tarafta aynı işleri yapan Semih'i görüyorum. Takım elbise onda da en az bendeki kadar eğreti durmuş. Meğer o da benle aynı uçaktaymış, artık benim alternatifim miydi, yoksa üstüm mü bilemiyorum ama yanına giderkenki sırıtışından yola çıkmamızın sebebini bildiğini anlıyorum. Yanına gidip operasyonun ne olduğunu soruyorum, tam anlatmaya başlayacakken aprona bir uçağa yerleşecek turistleri taşıyan otobüs yanaşıyor. Otobüsün içinden de Senem çıkıyor, bizi gördüğünde hemen selam verip yanımıza yanaşınca Semih de lafı değiştiriyor, görevimin ne olduğunu öğrenemeden uyanıyorum sonra.



edit: Freud abimden şunu okudum az önce: "Sometimes a pipe is just a pipe." Çok karıştırmamak lazımmış demek ki...

Hiç yorum yok: